7.10.2008

DİSLEKSİYE DİKKAT !

DİSLEKSİYE DİKKAT !

Bir vesile ile tanıştığım ve güzel ahlakı sebebiyle ilgimi çeken bir lise öğrencisinin bazı sosyal sorunları olduğunu fark etmiş olmam sonucunda kendisine yardımcı olmak istemiştim. Zaten ilgiye hasret kalmış olduğundan uzattığım ele son derece olumlu cevap vermişti. Her ikimizin gayreti ile öğrencinin sorunları kısa sürede önemli ölçüde çözülmüştü. Öğrencimiz zaman zaman bize de misafir oluyordu.

Okul başarısı iyi olmayan öğrencimizin başarısızlığının sebebini önceleri sosyal sorunlarına bağlamıştım. Fakat sorunları çözülmesine rağmen başarı durumunda iyileşme olmuyordu. Gerek sorularıma verdiği cevaplar, gerekse misafir olduğu zamanlardaki gözlemlerim, ders çalışmaya yeterli zamanı verdiğini göstermekteydi. Ancak buna rağmen sınav sonuçları çok kötüydü. Bu durumun sebebini ısrarla kendisinden dinlemek istememe rağmen dikkate değer bir cevap alamıyordum. Bu sorunu çözebilmek için, sözel bölüm derslerine hiç yatkın olmamama rağmen bir akşam kendisine ders çalıştırmaya kalkıştım. Yeterli gayret ve zamanı vermesine rağmen çalışmanın sonucunun verimsiz olduğunu gördüm. Çok basit ve akılda kolay kalan bazı bilgileri (sözel derslerdeki bilgilerden bahsediyorum, yani Matematik formülü falan değil) defalarca beraberce tekrarlamamıza rağmen birkaç dakika sonra tamamen unutmuş olabiliyordu. Bu durum beni hayrete sevk etmişti. Bir akşam bilgisayar çıktısı halinde, düzgün ve normal büyüklükte yazıyla yazılmış olan ibret verici bir hikayeyi, ders alması ve okuma yeteneğini daha iyi görebilmem amacıyla kendisine okutturdum. Okuma yeteneğinin çok çok kötü olduğunu gördüm. Yavaş okumasına rağmen kelimeleri o kadar yanlış okuyordu ki okuduğu cümlelerin çoğundan bir anlam çıkarabilmek mümkün değildi. Hatta bazı cümleleri defalarca tekrar ettirmeme rağmen hatasız okuması mümkün olmuyordu.

Bu yaşananlar sonucunda anladım ki, başarısızlığının temel iki sebebi vardı: Okuma yeteneğinin bozuk olması ve anlam verilmesi güç olan unutkanlıklar. Kendisiyle yaptığım uzun sohbetler sonucunda bu iki sebebin de kendisinden kaynaklanmadığına inanır oldum; yani kendi elinde olmayan etkenlerdi. Bu durumu araştırmaya karar verdim.

Elde ettiğim kriterlere dayanarak yaptığım araştırma sonucunda beyin yapısıyla ilgili bir öğrenme bozukluğu problemi olan ve nüfusumuzun % 10-15’inde mevcut olan “Disleksi” ile karşılaştım. Disleksinin, araştırma sonucu elde ettiğim belirtilen diğer özelliklerini de öğrenci üzerinde kontrol ettim. Ve neredeyse tüm özelliklerin kendisinde maalesef mevcut olduğunu müşahede eyledim. Sorunun çözümü hakkında ise bir lise öğrencisi için önerilen, bir "Çocuk Psikiyatristi" idi. Sorunu ve çözüm yolunu, en makul şekilde öğrenciyle ve ailesiyle paylaşarak gereğinin yapılması aşamasını kendilerine bıraktım.

Bu olay öğrenciliğimde şahit olduğum başarısız öğrenci karşısındaki öğretmen tepkilerini hatırlattı bana. Bu öğrenciler karşısında asabileşen öğretmenlerin haykırarak söyledikleri “Tembel”, “Geri zekalı”, “Aptal” ifadelerini yeniden duyar gibi oldum. Yıllardır okula gittikleri halde henüz okumayı akıcı şekilde başaramamış öğrencilerin ruhsal ya da bedensel problemleri olup olmadığını hiç araştırmadan az okudukları düşüncesiyle kendilerini çeşitli şekillerde cezalandıran öğretmenler geldi gözümün önüne.

Bu nostaljik hatıralardan sonra günümüz eğitim camiasının durumunu düşündüm. Büyük bir üzüntü duydum. Çünkü çok fazla bir şey değişmemişti. Başarısız öğrencilerle ilgili yine aynı üzücü hatıraların benzerleri yaşanmaktaydı. Oysa bir öğrencinin başarılı olabilmesi için, özel okullar, dersaneler gibi kuruluşlardan daha önce, hiç şüphe yok ki sağlıklı vücut, beyin ve ruh yapısına sahip olması gerekirdi.

Konu üzerinde yaptığım inceleme sonucunda anladım ki ruhsal ya da bedensel problemlerinden dolayı öğrenme zorlukları yaşamakta olan bu önemli orandaki öğrenci grubunun kendileri mevcut problemleri sebebiyle, aileleri konu hakkındaki cehaletleri sebebiyle ve öğretmenleri ise maalesef umursamazlıkları sebebiyle söz konusu öğrenme sorunlarının üstüne gitmemekteydiler. Sonuçta cezayı bir noktadan sonra başarısızlıkları sebebiyle pes etmek zorunda kalan bu problemli öğrenciler çekmekteydiler. Bu kişiler ilmi meslek grupları içerisinde yer alamayıp alt meslek grupları ile hayatlarını idame ettirmek zorunda kalmakta; belki tüccar, belki duvar ustası, belki çiftçi olabilmekteydiler. Bazı mühendis, hakim, öğretmen, doktor gibi meslek adamlarının öğretmeni olmakla gururlanan sevgili öğretmenlerimiz ise aynı zamanda pek çok çoban, çiftçi, hamal gibi meslek adamlarının da öğretmeni olduklarını ne kendileri hatırlamak istemekte ne de birilerinin hatırlatmasına taraftar olmaktaydılar.

Bu konuyu ele almamdaki maksat aile, eğitim kadrosu ve öğrenci gruplarından, haberi olmayanları Disleksi ve benzeri öğrenme bozukluklarının varlığından haberdar etmek ve konu hakkında üzerlerine düşeni yapmaları hususunda duyarlı olmaya davet etmektir. Konuya en yakın, en bilinçli ve en duyarlı olması gereken grup pek tabi ki eğitim kadrosudur. Rehberlik ya da Danışmanlık öğretmenleri başta olmak üzere görevini vicdan mesaisine göre yapmak isteyen tüm öğretmenlerin mesai süresinin 24 saate sığmayacağı aşikardır. Rehberlik branşını yalnızca bol boş zamanları olması maksadıyla tercih edip, görevlerini ifa aşamasında, masaları başında hasta bekleyen Psikologlar gibi davranan; sonra da kendilerini ve başkalarını, yapacak iş yok düşüncesiyle kandırmaya ve kanuni mesailerini dahi ifa etmekten kaçınmaya çalışan sevgili Rehberlik öğretmenlerini vicdan muhasebesi yapmaya davet ediyorum.

Görevlerini hakkıyla ifa etmekte olan tüm öğretmenlerimizi, kullandığım nahoş ithamlardan tenzih ediyor, kendilerine her zaman olduğu gibi bir kez daha saygılarımı arz ediyorum.

Yaş, cinsiyet ve sosyal pozisyonları ne olursa olsun tüm insanlarımızın Disleksi ve benzeri öğrenme bozuklukları karşısında olabilecek en iyi duyarlılığı gösterebilmeleri dileklerimle…