20.11.2009

HATIRLANMASI GEREKEN BAZI İSLAMİ ESASLAR



Kur’an-ı Kerim Hucurat Suresi’nde “Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa, artık tecavüzde bulunanla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah'ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever. Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat-9,10)” buyrulmaktadır. Kardeş oldukları ifade edilen mü’minlerin tanımına bakacak olursak Mü’minler Kur’an’da “Mü'minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O'nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal-2)” şeklinde tarif edilirken Hadis-i Şerif’te ise "Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden esen olduğu kişidir." (Buharî, iman, 4; Müslim, iman, 64)” ifadesiyle tanımlanmaktadır. Mü’minin özelliklerini ifade eden daha pek çok ayet ve hadisler de vardır.

İslam’da Mü’min bu şekilde tarif edilirken, kararlarını İslam’ın ana kaynağı olan Kur’an’a göre vermeyenlerin durumu ise Maide Suresi’nin 44, 45, 47. ayetlerinde kafir, zalim ve fasık ünvanlarıyla nitelendirilmektedir.

İslam’da insan öldürmek pek çok ayet ve hadisle haram kılınmış ve haksız yere adam öldürenlere ebedi cehennem cezası reva görülmüştür. İslam’ın müsaade etmediği şekilde adam öldürmek de dahil olmak üzere kula kul tarafından yapılan her türlü haksızlık, “Kul Hakkı” olarak nitelendirilmiş ve Yüce Allah kul hakkını, hakkı çiğnenen kul affetmedikçe kendisinin asla affetmeyeceğini bildirmiştir. Bu durum Yüce Allah’ın sonsuz adaletinin de bir ispatı niteliğindedir.

İslam’da insanlara iyilik yapmak pek çok ayet ve hadislerle emredilirken, iyilikler de dahil olmak üzere yapılan her türlü sosyal faaliyetlerde her şeyden önce adaletin gözetilmesi gerektiği de bildirilmektedir. “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor (Nahl-90)” ayet-i kerimesinde önce adaletin emrediliyor olması kesinlikle rastgele değildir. Bununla beraber Kur’an’ın hiçbir ifadesi ve dizaynı da asla ve asla rastgele olmayıp pek çok anlamlar içerir.

İslam’a göre sosyal yaşantı içerisinde, müspet yani İslam’a uygun olan bir sosyal yaşantı noktasından yine müspet olan bir başka sosyal yaşantıya geçiş yaparken, bu geçiş esnasında müspet olmayan bir yol izlemek de yasaklanmıştır. Örnek vermek gerekirse maddi durumu kötü olan bir mü’min durumum düzelene kadar faiz kullanayım, sonra vazgeçerim mantığı ile hareket edemez. Eğer böyle faaliyetlere müsaade edilmiş olsaydı, maddi sıkıntıları sebebiyle evlenemeyenlere, durumları düzelene kadar sabır göstermeleri, “Evlenme imkanını bulamayanlar ise; Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar (Nur-33)” ayet-i kerimesi ile emredilmiş olmazdı. Yine benzeri örnekle, ortam düzelene kadar bir başka kula karşı işlenmiş olan kul hakkını ben affedeyim gibisinden bir mantık da asla Yüce İslam’la bağdaşmaz. İslam’da izlenen tüm yollar ve bu yolların her bir aşaması İslam’a uygun olmak zorundadır.

Savaş İslam’ın bir emri olup kime karşı yapılacağı “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın. Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez (Bakara-190)” ayetinde belirtilmektedir. Hadis-i Şerif’te ise “Fetihten sonra (Mekke’nin fethinden) artık hicret yoktur; ancak cihad ve niyet vardır (Buhârî, Cihâd, 27; Müslim, İmâre, 85; Ebû Dâvûd, Cihâd, 2)” buyrulmaktadır.

Yine İslam’ın genişçe üzerinde durduğu hususlardan birisi de “Affetmek” konusudur ki Yüce Allah kendisinin, merhametlilerin en merhametlisi olduğunu bildirirken, halife olarak yarattığı insanın da kendisine karşı yapılmış olan haksızlıkları gönlü razı olabildiği ölçüde affetmesini tavsiye etmiş yalnız bu konuda emredici davranmamıştır. Ancak affetmek konusunda dikkat edilmesi gereken ince bir husus vardır ki af olayı bir özür sonucunda gerçekleşebilir. Yani Yüce Allah, kendisine karşı suç işleyeni ancak tevbesi karşılığında affederken insan da benzer şekilde kendisinden özür dileyeni affeder. Kısacası İslam’da af, suçunu kabul eden ve özür dileyen için geçerlidir. Suçunu kabul etmeyen ve özür dilemeyen kimse halen “Zalim” konumunda olup zalimin affı hem mantıksız, hem de İslam’a aykırı olmakla beraber zulmü desteklemek anlamına da gelir. Suçlarını kabul etmiş olmalarına rağmen özür dilemeyen Şeytan, Firavun gibi azılı kafirler asla affedilmemiş ve en büyük cezalara çarptırılmışlardır. Hadis-i Şerif’te “İçinizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirin. Eğer buna gücü yetmezse diliyle (değiştirsin.) Şayet buna da gücü yetmezse kalbiyle (değiştirsin.) Bu da imanın en zayıf halidir (Müslim, K. el-tmun, Bab: 78, Hadis No: 49 / Ebıı Davud, K. es-Stılah, Bab: 24S, Hadis No: K. el-Melahim, Bab: 17, Hadis No: 4340 Tirmizi, K. el-Hlen, Batı: 11, Hadis No: 2172/İbn-i Mace, K. el-Fiten, Bab: 20, Hadis No: 4013.)” buyrularak suç ve zulümlerin engellenme şeklinden bahsedilirken, kul hakkının mevcut olması gibi sebeplerle bu aşamada af konusuna değinilmemiştir. Burada af hususu ancak zulmün ortadan kaldırılması sonrasında zalimin özür dilemesi ve helallik almasıyla gerçekleşebilecektir.

Yüce Allah İslam’ı en iyi şekilde idrak ve ifayı cümlemize nasip eylesin.