18.06.2009

BİR ADIM GERİYE MARŞ

Yıl 1996, aylardan Mart. Yedek Subay olarak yapacak olduğum askerliğimin dört aylık öğrencilik dönemini tamamlamış ve dağıtım iznimi de kullanmıştım. Yedek subaylığa fiilen başlayacağım yer olan Şırnak Silopi’ye gitmek için memleketten yola çıkmak üzereydim ki memleketimiz dışında ikamet eden ve izin kullanmak için memlekette bulunan yakın akrabamızdan bir büyüğümüzle karşılaşmış ve kendisiyle askerlik üzerine kısa bir muhabbette bulunmuştuk. Muhabbetin bir yerinde “Usta birliğinde belki Çavuş da olabilirsin” ifadesini kullanmıştı. Belli ki uzakta bulunması, hakkımızda yeterli bilgiye sahip olamamasına sebep olmuştu. Ancak çok değerli kişiliğe ve nezakete sahip olması sebebiyle ifadesi üzerine bir düzeltme yapmayı uygun bulmamış ve “Nasip, kısmet” diyerek geçiştirmiştim. Söz konusu büyüğümüz bir süre sonra yanlış ifadesinin farkına varmış geride bıraktığım aileme hadiseyi anlatarak bir noktada aslında hiç de incinmemiş olan gönlümü almaya çalışmıştı.

Tabi bundan sonra bu tür hatıralar yaşanmayacak, yaşansa bile büyüğümüzün kullandığı buna benzer ifadeler artık yanlış ve isabetsiz olmayacak, tam tersine tam isabet sağlanmış olacak. Çünkü Yüksek Adalet (!) gereği askerlik “Tek Tip” modeline dönüşüyor. Yedek subaylık ve kısa dönemler hayal oluyor. Daha kestirme bir ifadeyle ilmî değerlere bir darbe daha vuruluyor.

Ülkemizde bugüne kadar ilme zaten hiçbir değer verilmiyordu. Tahsil süresi çok uzun olan eğitim sistemimizde, son yıllarda, hangi mantıkla yapıldığı dahi anlaşılmayacak şekilde bu süre daha da uzatıldı. Fertler en değerli ve verimli olması gereken yıllarını öğrencilikle geçirmekteler. Kısa yoldan hayata atılanlar genç yaşta iş-güç, mal-mülk, ev-bark, çoluk-çocuk sahibi olurlarken, tahsil yolunu tercih edenler hayatlarının en güzel zamanlarını bu yolda harcamakta, eğitim süreleri boyunca sürekli tüketici konumunda bulunmakta, bu süre boyunca sosyal bir düzen kuramamakta, iş garantilerinin sıfır olmasının büyük stresini yaşamaktadırlar. Kısa yoldan hayata atılanlar ekmeklerini taştan çıkarırlarken, tahsil yapanlar ise ilmin manevi itibarı sebebiyle her karşılaştıkları işi yapamamaktadırlar. Bin bir zahmetle buldukları işte ise büyük çaplı sorumlulukları üstlenirlerken düşük kazançlara layık görülmekte ve böylelikle zaten yok denecek kadar düşük olan saygınlıkları daha da zedelenmektedir.

İş dünyalarında çoğu zaman kariyersiz insanların güdümüne girmek zorunda kalan söz konusu mühendisler, doktorlar, öğretmenler ve benzeri nice lisans düzeyi meslek adamları, bundan sonra artık vatanî görevleri esnasında da belki de eğitilmişlikten son derece yoksun kalmış kişilerin güdümüne girecekler ve bu uygulama “Tek Tip Askerlik Adaleti (!)” sebebiyle gerçekleştirilmiş olacak. Bugüne kadar eğitimi sevdirme ve eğitime yönlendirme amaçlarıyla uyguladığımız yöntemlerimizden birisi olan, erkek çocuklarımıza eğitimlerinin sonunda yaşayacakları askerlik uygumla farklılıklarını ifade etme çabalarımız da artık geçersiz bir yöntem haline gelmiş olacak.

Hazin olan şu ki, hem maddi, hem manevi anlamda, gelişmişliğin temel şartı olan ilmî değerlerin, maalesef ayaklar altına alındığı ülkemizde, eğitimin gerçek değerini kavrayabilmiş olan gelişmiş dünya ülkelerini taklit etmekten ve böylelikle onların kölesiymiş gibi yaşamaktan başka çaremiz kalmamaktadır.