KIRK YAŞ
Çocukluk
ve gençlik yıllarımda zaman zaman büyüklerimin kırk yaşına ulaştıklarını söylediklerine
şahit olur ve bu yaşa ulaşanların artık neredeyse ihtiyarladıklarını
düşünürdüm. Bugün 6 Haziran 2012 ve ben kırk yaşımı tamamladım. Ancak geçmişte
başkaları hakkında sahip olduğum bu fikirlerimi kendime yakıştıramıyorum. Fakat
bana geçmişte abi diye hitap eden küçüklerimin bu hitapları, yerini amca ve
dayı hitaplarına bıraktıkça, günümüz gençlerinin de kırk yaş hakkında, geçmişte
benim düşündüğüm gibi düşünmekte olduklarını anlayabilmekte ve her ne kadar kendime
yakıştıramasam da bu düşünceleri sebebiyle onlara hak vermekteyim.
İnsan hayatında belli dönemlerin ve
yaşların elbette özel önemleri vardır. Okul döneminin başlangıcı olan 6-7
yaşları, ergenlik dönemi başlangıcı olan 9-16 yaşları arası, bedeni olgunluk
yaşı kabul edilen 23 yaşı, akli olgunluk ve cennet yaşı kabul edilen 33 yaşı
insanların özel önem arz eden yaşlarıdır. Fakat 40 yaşının tüm bu yaşlardan
daha fazla önem arz ettiğini söylemek çok da yanlış olmaz. Çünkü 40 yaş Ruhi
Olgunluk yaşıdır. İnsan için asıl önemli olan da zaten ruhi olgunluktur.
Kırk yaşının Ruhi Olgunluk yaşı
olduğunda tereddüt yoktur. Çünkü bu, insanın mimarı olan yaratıcının sözleriyle
sabittir. Kur’an-ı Kerim Ahkaf Suresinin 15. ayetinde “Biz insana anne babasına
iyi davranmayı emrettik. Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle
doğurdu! Onun (anne karnında) taşınması ve sütten kesilme süresi (toplam olarak)
otuz aydır. Nihayet olgunluk çağına
gelip, kırk yaşına varınca şöyle der: Bana ve anne babama verdiğin
nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et.
Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana
teslim olanlardanım” buyrulmaktadır. Ayrıca Hz. Muhammed (SAV)’e kırk yaşında
peygamberlik verilmesi ve rivayetlere göre peygamberlerin birçoğunun da kırk
yaşından sonra peygamber olması, kırk yaşının olgunluk sınırı olduğunun farklı
ispatları niteliğindedir.
Kırk yaş sınırı sadece ruhi
olgunlukla önem kazanmamaktadır. Sosyal, kültürel, psikolojik, dini, tıbbi gibi
hayata dair akla gelebilecek hemen her yönden, gerek kadın gerekse erkek
açısından kırk yaşının bir dönemeç noktası oluşturduğunda tereddüt yoktur. Sosyal
hayatımızda zaman zaman duymakta olduğumuz kırk yaş gerçekleri, kırk yaş
korkusu, kırk yaş erkeği, kırk yaş kadını, kırk yaş sendromu, kırk yaş duası,
kırk yaş ilişkileri, kırk yaş muhasebesi, kırk yaş mağduru, kırk yaş bunalımı,
kırkına merdiven dayamak, kırkını aşmak gibi ifadeler de bu durumun bir ispatı
niteliğindedir.
Şiirlere, şarkılara konu olan kırk
yaş, bir tepeye çıkış ile tepeden inişin ara noktası yani tepenin üzeri
gibidir. Bundan dolayı pek çokları tarafından yolun yarısı olarak
nitelendirilse de bahsettiğimiz tepenin çıkışı ile inişi aynı mesafe
olmayabilir. Zira otuz beş yaşını yolun yarısı olarak kabul eden şairimiz, belirttiği
bu rakamı dahi ikiye katlayamamıştır. Ancak kırk yaşının yolun yarısı olup
olmayacağı bilinmese de tepenin tam üzeri olduğu kesindir.
Tepenin öteki tarafının olgunluk
süreci olması sebebiyle, kırk yaşına, dış dünyadan sıyrılıp kendi özünüze dönüş
sürecimizin başladığı bir sınır anlayışıyla bakabiliriz. Kırk yaş, birçok şeyin
bittiği bir dönem değil, aksine bir başlangıçtır. Gençlikte yapılan hatalar
sonucunda elde edilen tecrübelerin hasat zamanıdır. Mantıksız ve asabi düşünce
ve davranışların, yerini merhamet ve insanlığa bırakmaya başladığı yaştır. Bu
sebeple kırk yaşına üzüntü, endişe ve korkuyla değil, tam tersine “Hayat kırk
yaşında başlar” anlayışıyla bakmak gerekir. Kırk yaş, tebrik ve takdir edilme
yaşı olarak görülmelidir.
Bu vesilelerle ben de kırk yaş ve sonrasını,
yani Ruhi Olgunluk dönemini yaşamakta olan tüm kardeşlerimizi tebrik ediyor,
kendilerine huzur dolu nice yıllar diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder